çankaya escortbahis siteleriocianews.comcanlı bahis siteleriizmir rus escortdeneme bonusu veren sitelerescort parisescort lyondeneme bonusu veren sitelerhttps://www.ertecongress.org/casino sitelerisweet bonanzacanlı casino sitelerislot sitelericasinoslot oynabahis sitelerikuşadası escortmalatya escortdeneme bonusu 2023escort ankara

Ayakkabı Bot ve çizme Günlük ayakkabı Bot ayakkabı modelleri Çizme ayakkabı Terlik ayakkabı Sandalet Babet Spor ayakkabı Topuklu ayakkabı İç giyim Mayo Çorap Fantezi giyim İç çamaşır takımları Sütyen Gecelik Pijama takımı Gece elbisesi Plaj giyim Giyim Büyük beden Tesettür Etek Trenckot tarz eşofman takımları bayan Mont Gömlek Pantolon T-shirt Sweatshirt Kırmızı elbiseler Ceket Çanta Çanta aksesuarlar Bebek bakım çantası Spor çanta Okul çantası Laptop çantası Portföy çanta Bel çantası Postacı çantası El çantası Sırt çanta Bebek bakım çantası Omuz çantası

Dolar 19,0510
Euro 20,5023
Altın 1.211,97
BİST 5.031,98
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 20°C
Açık
İstanbul
20°C
Açık
Pts 12°C
Sal 8°C
Çar 10°C
Per 13°C

Adana escort Ankara escort Bursa escort Antalya escort İzmir escort Mersin escort Samsun escort Gaziantep escort Eskişehir escort Bodrum escort Denizli escort Kayseri escort Konya escort Kuşadası escort Alanya escort İzmit escort Kocaeli escort Malatya escort Diyarbakır escort escort Beylikdüzü escort Ataköy escort Bakırköy escort Avcılar escort Şirinevler escort Bahçeşehir escort Merter escort Mahmutbey escort Kayaşehir escort Büyükçekmece escort Küçükçekmece escort Başakşehir escort Halkalı escort Esenyurt escort Sarıyer escort Bahçelievler escort Yenibosna escort dubai escort girl krypton escort seks hikayeleri sex hikayeleri sex izle porno izle paply.org

çankaya escortbahis siteleriocianews.comcanlı bahis siteleriizmir rus escortdeneme bonusu veren sitelerescort parisescort lyondeneme bonusu veren sitelerhttps://www.ertecongress.org/casino sitelerisweet bonanzacanlı casino sitelerislot sitelericasinoslot oynabahis sitelerikuşadası escortmalatya escortdeneme bonusu 2023escort ankara

Ebu Zer El-Gifari Kimdir? Ebu Zer El-Gifari’nin Hayatı..

Ebu Zer El-Gifari Kimdir? Ebu Zer El-Gifari’nin Hayatı. İslam dininde ilk selamı yayan kişi..

Ağustos 4, 2020 9:10 am | Son Güncellenme: Aralık 19, 2022 10:32 pm
408
Ebu Zer El-Gifari Kimdir? Ebu Zer El-Gifari’nin Hayatı..

Ebu Zer El-Gifari Kimdir?

Yeni çıkan haberi araştırmak üzere Mekke’ye yöneldi. Şu bir gerçekti ki, sarp yol, kavurucu çöl sıcaklığı, onu bitkin düşürmüş, ağrılar içinde bırakmıştı.

Fakat peşine düştüğü amaç, onun yaralarını unutturmuş, ruhunu güzel bir duygu bürümüştü. Kureyş’in arasına kendisini belli etmeksizin girdi. Sanki, putları tavaf etmek isteyen, kendilerinden biri imiş gibiydi. Yahut yolunu şaşırmış veya çok uzun yoldan gelmiş, dinlenmek ve yiyecek almak için sığınmış birinin görünümünü andırıyordu. Eğer Kureyş, onun Muhammed’i (s.a.v.) aradığını ve onu dinlemek üzere geldiği bilseydi, öldürürlerdi.

Kureyş’in kendisini öldürmesi hiç önemli değildi. Ancak bu, kendisini görmek için uzun çöller kat ettiği kimseyle görüştükten sonra olmalıydı. Yani iman ettikten sonra… Şayet Orospu numaraları Ataşehir doğruluğuna kanaat getirir, davetini benimserse… Uzaktan Kureyş’in konuşmalarını dinliyor. Nerede Muhammed’den (s.a.v.) bahseden bir topluluk görse, hemen onlara yaklaşıyordu. Sonunda şurada burada dinlediği konuşmalardan Muhammed’in (s.a.v.) yerini öğrendi.

Aydınlık bir günde oraya gitti. Allah Resulü’nü tek başına oturuyorken buldu. Yaklaştı ve: “Sabahın hayırlı olsun ey Arap kardeş!” dedi. Allah Resulü (s.a.v.): “Selam üzerine olsun ey kardeş!” diye cevap verdi. Ebu Zer: “Söylediklerinden bir iki şiir oku” dedi. Allah Resulü (s.a.v.): “O şiir değil ki sana terennüm edeyim. O Kur’an-ı Kerîm’dir.” buyurdu. Ebu Zer: “O halde oku bana.” dedi. Resulullah (s.a.v.) okudu, Ebu Zer dinledi.

Çok geçmedi ki, Ebu Zer haykırdı: “Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yok! Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed onun kulu ve elçisidir!” dedi. Resulullah (s.a.v.) sordu: “Ey Arap kardeş kimlerdensin?” Ebu Zer: “Gıfar’danım.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah Resulü’nün (s.a.v.) dudaklarını acı bir gülümseme, yüzünü dehşet ve hayret kaplamıştı.

Ebu Zer de aynı şekilde güldü. Çünkü kendisi Gıfar kabilesindendi. Gıfar kabilesi ki, yol kesicilikte onlara yetişebilecek kabile yoktu. Kabile halkı gayri meşru işlerde örnek olmuştu. Gece karanlığının hükümranıydılar. Bir kimse gece yola çıkmaya görsün, gece, onu Gıfar kabilesinden birine teslim ederdi. Onlardan birinin gelip de müslüman olabileceği düşünülebilir miydi? Ebu Zer, kendi hikayesini şöyle nakleder: “Resulullah (s.a.v.) gözlerini kaldırdı ve Gıfar kabilesinden olmamdan dolayı hayretle baktı. Sonra şöyle dedi: “Allah dilediğini hidayete erdirir.” Evet, Allah dilediğini doğru yola iletir.” İşte Ebu Zer, Allah’ın kendisi için hidayet dilediği ve hayır murat ettiği kimselerdendi.

Çünkü o, Hakk’ı görebilen basiret sahibiydi. Ondan rivayet edilir ki, kendisi putlara ibadet edenlerden biriydi. Sonra yaratıcı, yüce İlah’a imana yöneldi. Putları ve onlara ibadet edenleri kınayan, bir olan Allah’a ibadete çağıran bir Peygamber’in ortaya çıktığını duyar duymaz, ona gelmek üzere yola koyuldu.
Ebu Zer vakit geçirmeden müslüman oldu. Onun müslüman olmadaki sırası beşinci ya da altıncıydı.
Yani onun müslüman olması ilk günlerdeydi. En erken müslüman olanlardandı. O sırada Allah Resulü (s.a.v.) daveti gizli yapıyordu. Ebu Zer’le birlikte inananların sayısı beşe ulaşmıştı. Artık Ebu Zer için göğsünde taşıdığı imandan daha önemlisi yoktu. Kimseye durumu fark ettirmeden Mekke’den ayrılıp, kavmine döndü. Ebu Zer -yani Cündüb b. Cünade- aceleci bir tabiata sahipti.

Nerede olursa olsun batıla meydan okusun diye yaratılmıştı. Şimdi o batıl, birer dikilmiş taş olarak önündeydi. Halbuki putlara ibadet edenlerin doğumu, putlarınkinden daha önce idi. Buna rağmen kavmin uluları ve akıllı geçinenleri, onların önünde iki kat eğiliyorlardı. İnsanlar da o putlara “Lebbeyk! Lebbeyk! (Emrinizdeyiz! Emrinizdeyiz!)” diyerek yalvarmalı sesleniyorlardı.

Allah Resulü (s.a.v.) o günlerde gizli tebliği tercih ediyordu. Ancak böylesi bir dava adamı Mekke’den ayrılmadan, açıktan tebliğ işini yapmalıydı. Nitekim Ebu Zerr’in aceleciliği, Resulullah’a (s.a.v.) yönelttiği şu soruda görülmektedir:

“Ya Resulullah! Ne emredersiniz?!” Allah Resulü (s.a.v.): “Şimdilik kavmine dön, bilahare emrim sana ulaşır.” buyurdu. Ebu Zer: “Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, Mescid-i Haram’da müslüman olduğumu açıklamadıkça kavmime dönmem!” dedi. Ben size demedim mi, bu, aceleci ve tez canlı bir insandır diye? Ona deniyor ki, kimseye fark ettirmeden, ağzını açmadan kavmine dön. Ama bu istek, onun tabiatını zorluyor, güç yetirebileceği bir şey değil.

Ve Mescid-i Haram’a dalıyor var gücüyle: “Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yok ve şehadet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Resulü’dür.” diye haykırıyor. Bu haykırış, İslam’ın ilk haykırışıdır. Müşriklerin kulağına ilk değen sestir. Bu haykırışı, bu çağrıyı, Mekke’de, aile ve akrabası ve koruyucusu bulunmayan yabancı bir adam yapıyor. Bunu duyan müşrikler koşup, etrafını sarıyorlar ve onu bayıltıncaya kadar dövüyorlar. Ebu Zerr’in dövüldüğü haberi Resulullah’ın amcası Abbas’a ulaşınca hemen koşuyor; ama müşriklerin ellerinden kurtarmaya gücü yetmiyor.

Bunun üzerine zekice bir çare düşünüyor ve şöyle sesleniyor: “Ey Kureyşliler! Sizler tüccarsınız. Yolunuz Gıfar yurdundan geçiyor. Bu adam da onlardandır. Eğer Gıfar oğulları bu durumu duyarlarsa, kervanlarınızın yollarını keserler.” Bunu duyunca, haklı buldular ve Ebu Zerr’i bıraktılar.

Ama Ebu Zer, Allah yolunda eza ve cefa görmenin tadını almıştı. Bundan dolayı Mekke’den ayrılmak istemiyordu. Hatta bu ezanın artmasını istiyordu. İkinci gün -belki aynı gün- Ebu Zer, Kabe’de Usaf ve Naile adındaki putlara ibadet eden iki kadına rastladı. Onların karşılarına dikilip, putlarını kötülemeye başladı.

Kadınlar çığlığı basınca, etraftaki erkekler Ebu Zerr’in üzerine yürüdüler ve onu bayıltıncaya kadar dövdüler. Bu olayı üçüncü kez tekrar edince, Allah Resulü (s.a.v.) bu yeni öğrencisinin tabiatını ve batıla karşı koymadaki direncini anladı Bunun üzerine emrini yineledi ve dinin açıktan tebliği haberi kendisine ulaşıncaya kadar kavmine geri dönüp beklemesini söyledi.

Ebu Zer, ailesine ve kavmine döndü. Onlara Allah Resulü’nün (s.a.v.), Bir Allah’a ibadete çağırdığını ve güzel ahlaka davet ettiğinden bahsetti. Kavmi peş peşe müslüman olmaya başladı. Gıfar kabilesiyle yetinmedi. Eslem kabilesine geçti. Işıkları orada yaktı ve onları da aydınlattı. Günler günleri kovaladı… Allah Resulü (s.a.v.) Medine’ye hicret etti, oraya yerleşti.

Bütün müslümanlar da Onunla birlikteydi. Bir gün Medine’nin yüksek yerlerinde uzun saflar halinde binekli ve yayalardan oluşan bir kalabalık görüldü. Eğer yüksek sesli tekbirleri olmasa, gören bunları müşrik ordusu sanırdı. Kalabalık yaklaştı, Medine’ye girdi. Yönlerini Allah Resulü’nün (s.a.v.) mescidine çevirdiler.

Bu kalabalık Gıfar ve Eslem kabileleriydi. Ebu Zer hepsini çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç toplamış, getirmişti. Hepsi inanmış mü’min kimselerdi. Resulullah’ın (s.a.v.) hakkıydı hayret ve dehşet içinde kalmak. Dün, Gıfar kabilesinden biri geliyor, müslüman oluyor ve Allah Resulü’nü şaşırtıyordu. Ve Allah Resulü (s.a.v.): “Allah dilediğini hidayete erdirir.” diyordu. Bugün ise, bütün bir Gıfar kabilesi, bütün bir Eslem kabilesi Ebu Zerr’in elinde imana ermiş olarak geliyordu. Bir zamanların bozguncu erleri, şeytanın halifeleri şimdi iyilik erleri ve Hakk’ın halifeleri oluyorlardı.

Allah dilediğini hidayete erdirir sözü hak değil de nedir? Allah Resulü onları, gıpta, şefkat ve sevgi ile seyrediyor. Gıfar kabilesine bakıyor ve şöyle diyor: “Gıfar! Allah sizi mağfiret etsin, bağışlasın!” Eslem’e dönüyor: “Eslem! Allah sizi salim, kurtulmuş yapsın!” Ebu Zer… Allah Resulü, bu eşsiz dava adamını, bu bükülmez bileği, bu yılmaz iradeyi özel olarak selamlıyor. Evet, onun mükafatı bağışlanmışlık, selamı berekettir. Artık o, en onurlu, en yüce, en izzet sahibi mü’mindir.

Asırlar geçecek, nesiller değişecek; ama insanlar arasında Allah Resulü’nün onun hakkında söylediği şu söz hep taze hep canlı kalacak: “Yeryüzü, Ebu Zer’den daha doğru sözlü bir kimseyi barındırmamış, gölgelendirmemiştir.”
Ebu Zer’den daha doğru sözlü??… Allah Resulü (s.a.v.) onun geleceğini okumuş ve adeta bütün hayatını bu sözlerle özetlemişti. Cesaret ve doğruluk, Ebu Zerr’in mayasıydı, özüydü, cevheriydi… Özü doğru, sözü doğru… Kalbi doğru, dili doğru… Bundan sonra da doğruluk, dürüstlük içinde yaşayacaktı. Ne kendisini ne de başkasını aldatacaktı. Aldatılmaya da asla izin vermeyecekti. Konuşmayan kimse için dürüstlük bir fazilet olamazdı. Ebu Zerr’e göre susan dürüst kimse dürüst değildir.

Dürüstlük, hakkı açıklamayı ve ilan etmeyi gerektirir. Allah Resulü (s.a.v.), öteleri gören basireti sayesinde Ebu Zer’deki dürüstlük, doğruluk ve cesaretin Allah vergisi olduğunu görmüştü. Bunu bilen Allah Resulü (s.a.v.), sürekli olarak Ebu Zerr’e sabırlı ve yavaş davranmasını emrediyordu. Bir gün Resulullah (s.a.v.) ona şu soruyu sordu: “Ebu Zer, kendilerine ganimetten pay ayıran birtakım valilerle karşılaşırsan ne yaparsın?” Ebu Zer: “Seni Hak olarak gönderene yemin olsun ki, o zaman kılıcımla onları öldürürüm.” dedi. Resulullah (s.a.v.): “Sana bundan daha hayırlısını söyleyeyim mi? Benimle buluşuncaya (ölünceye) kadar sabret!” buyurdu.

Düşünün! Allah Resulü (s.a.v.) niçin özellikle valiler ve mal ile ilgili düşüncesini sordu? Çünkü Ebu Zerr’in daha sonra ve geçmişte karşılaşacağı yegane sorun bu ikisinden olacaktı. Bunu bildiği için Hz. Peygamber (s.a.v.) Ebu Zerr’e sabır tavsiye ediyordu. “Benimle buluşuncaya (ölünceye) kadar sabret!” buyuruyordu. Ebu Zer, vasiyeti tutacaktı. Nitekim asla kılıca sarılmadı.

Ama ümmetin malını çarçur eden yöneticilere karşı bir an susmadı, hep onları eleştirdi. Allah Resulü (s.a.v.), böylesi yöneticilere karşı kılıç kullanmasını yasaklamıştı; ama, diliyle eleştirmesini yasaklamamıştı. Resulullah (s.a.v.)’in ve ondan sonra gelen Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)’nın devirleri, yaşam değişikliklerine ve fitneyi körükleyici etkilere fırsat vermeyecek şekilde geçti.

Hatta meyilli olanlar bile, bu türden değişikliğe bir yol ve çıkış bulamadılar. Bugünlerde Ebu Zerr’in, ne sesini yükseltmesini, ne de eleştirmesini gerektirecek sapmalar olmadı. Hz. Ömer’in uzun yönetimi devrinde, müslümanlar, yöneticiler ve zenginler üzerine uygulanan tutumluluk ve adaletle yönlendirici uygulama adeta beşer takatinin üstündeydi. Irak valisi, Şam valisi, Sana valisi veya herhangi bir yerin valisi, halkın bulamadığı ya da yiyemediği tatlı bir şeyi yiyemiyordu.

Aksine bir haber Ömer’e (r.a.) ulaştığında, derhal vali Medine’ye çağrılıyor ve hesabı soruluyordu. Bundan dolayı Ebu Zer, Hz. Ömer’in yönetiminden son derece memnundu. Ebu Zer, mal biriktirilerek insanlar üzerine baskı kurulmasından son derece rahatsız oluyordu. Ömer b. Hattab’ın servet dağılımında gözettiği adaleti çok yerinde buluyor ve hoşnut oluyordu. Aynı şekilde ibadet ve cihadı ihmal etmenin de karşısındaydı. İnsanların en takvalıları, en adaletlileri ve uluları arkalarında bir sürü varlık bırakarak gitmişlerdi.

Fakat fetihler son haddine ulaşmış, mala mülke karşı rağbet artmıştı. Çünkü İslam dünyası fetihlerle bir hayli zenginlemişti. Ebu Zer tehlikeyi gördü… Şahsî şöhret elde etmek, görevleri Allah’ın ismini yüceltmek olan kimseleri bu amaçtan saptırabilirdi. Baş döndürücü cazibe ve saptırıcı hoşluğu, dünyanın ahiretin tarlası olması anlayışını mücahitlere unutturabilirdi.

Kime rağmen veya kim olsalar bile?.. Muhammed’in (s.a.v.) ashabı bile olsalar… O Muhammed (s.a.v.) ki, bütün kavimlerin ganimetleri ayakları altında olmasına rağmen öldüğünde zırhı rehin durumdaydı. Allah bu dünya servetini bütün insanlar için yaratmış ve onların bu servetteki haklarını da yeterli olacak şekilde belirlemiştir.
Mesuliyet sahibi kimseler, bu malları koruma hususunda Allah katında verecekleri hesaptan çekinerek, davranmaktadırlar. Ebu Zer el-Gıfarî, tüm bu servet toplayanları, biriktirenleri görüyor, görevinin ne olduğuna veya sorumluluğuna bakmaksızın hepsine karşı kılıcına sarılıyordu. Ancak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vasiyetini hatırlayınca kılıcını tekrar kınına yerleştiriyordu.

Çünkü bir müslümana karşı kılıç çekmek doğru değildi. “Mü’min, mü’mini ancak yanlışlıkla öldürebilir.” Onun üstlendiği rol öldürmek değil, itiraz etmekti. Kılıç hiçbir zaman toplumsal değişmeyi veya bir olgunun toplumda yerleşmesini sağlayamaz. Bunu ancak doğru, güvenilir ve tutarlı söz sağlayabilir. Doğru söz; ne kimseyi saptırır, ne de geleceği bulandırır. Allah Resulü (s.a.v.) ashabından bir topluluğa bir gün şöyle demişti: “Gökte ve yerde Ebu Zer’den daha doğru sözlüsü yoktur.

” Böylesine ikna edici, dosdoğru ve keskin bir söze sahip olan birinin kılıca ne ihtiyacı olabilirdi? Onun söyleyeceği bir tek söz dünya dolusu kılıçtan daha etkilidir. Bu etkili sözüyle yöneticilere, zenginlere ve dini bırakıp dünyaya meyledenlere karşı çıkmalıydı. O din ki; hidayete erdiricidir, hidayetten uzaklaştırıcı değil; peygamberliktir, krallık değil; rahmettir, azap değil; tevazudur, gurur değil;

yetinmektir, toplamak değil; kanaattir, kanaatsizlik değil; dünyada kardeşlik ve sevgi yaymaktır, fitne ve bozgunculuk değil…

İşte bütün bunlara karşı çıkmalıydı. Ta ki, Allah onunla, onlar arasında hükmünü versin. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Ebu Zer, baskı ve servet kalelerine karşı çıktı. Onlara tek tek sert eleştiriler yöneltti. Sonunda etrafında savunduğu görüşlere ilgi duyanlar çoğalmaya, görüşleri onu henüz hiç görmemiş uzak ülkelerde bile taraftar bulmaya başladı. Eğer bu mübarek öfkeli insan, kendisi ve hareketi için bir amblem yapmak istese bu, ateşten kızarmış bir demir parçası olurdu.

Hiç bir zaman Putlara Tapmadı..

Nitekim onun her zaman her mekanda söylediği şu sözler adeta bir marş gibi insanlarca söylenir olmuştur: “Altın ve gümüş biriktirenleri, ateşte kızdırılmış bir demirle müjdeleyin! Kıyamet günü onunla yüzleri ve böğürleri dağlanacaktır.” Dağa tırmanırken, ovaya inerken, şehre girerken bir yönetici ile karşılaşırken hep bu marş dilindeydi. İnsanlar ne zaman Ebu Zerr’in kendilerine doğru geldiğini görseler: “Altın ve gümüş biriktirenleri, ateşte kızdırılmış bir demirle müjdeleyin!” sözlerini duyarlardı. Ne zaman bir stoklanmış mal, baskıcı bir idare veya dünya sevgisine yönelme görse, bu sözlerini bayrak gibi açıyor, onlarla mücadele ediyordu.

Bunlardan en korkunç olanı Şam’da Muaviye b. Ebu Süfyan’la olan mücadelesi idi. Muaviye, birçok İslam beldesine hükmediyor, insanlara hesapsız derecede mal dağıtıyor, bununla saltanatının geleceğini garanti altına almış oluyordu. Şam’da birçok konut, saray ve servet bulunuyordu. Bu davranış, böyle mal mülke sahip olmayanları fitneye sürüklüyordu. Bunu en önce fark edenlerden biri de Ebu Zer idi. Adeta muhalefetin lideri olan Ebu Zer mütevazı nidasına sarıldı. Şam yolunu tuttu. Halk, onun gelişini duyunca bir sevinçle karşıladı ve nereye gitse etrafından ayrılmadılar. “Bize hadis naklet ey Ebu Zer! Bize hadis söyle ey Allah Resulü’nün dostu!” diyorlardı.
Ebu Zer, bir etrafında toplanan fakir ve muhtaç insanlara baktı, bir de dev gibi yükselen saray ve konutlara. Sonra şöyle dedi: “Evinde yaşamasına yetecek kadar gıdası olmayan şu insanlara şaşıyorum! Nasıl oluyor da kılıçlarını çekip şu insanlara isyan etmiyorlar?” diye haykırdı. Ama birden Allah Resulü’nün (s.a.v.) vasiyetini hatırladı.
Devrim yerine sabrı, kılıç yerine şecaati koymalıydı. Harp kelimesini bırakıp, mantık ve ikna kelimelerini almalıydı. İnsanlara, tarağın dişleri gibi eşit olduklarını, rızıkta ortak olduklarını, birinin diğerine üstünlüğünün ancak takva ile olduğunu, kavmin yönetici veya valisinin ilk acıkan ve son doyan olması gerektiğini öğretmeliydi. Bütün İslam dünyasında sözlerinin ve şecaatinin umumî bir görüş olmasına karar verdi.

Böylelikle yönetici ve zenginlere karşı bir muhalefet ve caydırıcı güç oluşturulmuş olacaktı. Şam, adeta patlamaya hazır bir bomba haline gelmişti. Şayet Ebu Zer bir işaret yapsa, korkunç bir ayaklanma olur, her tarafı ateş sarardı. Ama o, sükunet ve sabrı tercih etmiş, mescit, cadde ve toplantılardaki sözleriyle yetinmişti. Şam’daki yöneticileri rahatsız etti, Ebu Zerr’in varlığı. Sözleri, birinden ötekine derken sonunda Muaviye’ye ulaştı. Ebu Zer, Muaviye’nin karşısında tıpkı Resulullah’ın (s.a.v.) vasfettiği gibi sözünden sakınmayan biri olarak durdu.

Cesurca ve eğilip bükülmeden Muaviye’ye, vali olmadan önceki serveti ile şimdiki servetinin durumunu, Mekke’deki evi ile Şam’daki sarayının arasındaki farkı sordu. Sonra Muaviye’nin etrafında bulunanlardan servet, villa ve saray edinmiş olanlara sordu.

Sonra topuna birden şöyle haykırdı: “Allah Resulü’ne inen Kur’an’ın muhatapları sizler değil misiniz?” Ve onlar adına cevap verdi: “Evet, Kur’an size hitaben indi. Ve siz onu Allah Resulü (s.a.v.) ile beraber müşahede ettiniz!..” Döndü ve tekrar sordu: “Kur’an’daki şu ayeti görmediniz mi? Bilmiyor musunuz? “Altın ve gümüş biriktirenleri ve onları Allah yolunda infak etmeyenleri elim bir azapla müjdele…” (Tevbe, 34) “Kıyamet günü o biriktirilen altın ve gümüşlerin üzerleri cehennem ateşinde kızdırılacak da, bu mal toplayanların alınları, yanları ve sırtları bunlarla dağlanacak ve onlara şöyle denecektir: “İşte bu, nefisleriniz için kasalara tıkıp sakladıklarınız.

Artık topladıklarınızın acısını tadın bakalım.” (Tevbe, 35) Muaviye: “Bu ayet ehl-i kitap hakkında nazil olmuştur.” diyerek karşı çıkınca Ebu Zer haykırdı: “Hayır, bizler ve onlar (müslümanlar ve ehl-i kitab) hakkında indirildi.” dedi. Ebu Zer, Muaviye ve yanındakilere ellerinde bulunan malları, saray ve konakları, ihtiyaçları miktarı hariç bir an evvel ellerinden çıkarmaları için nasihatte bulundu. Toplantı yerleri ve topluluklar, bu dehşetli tartışma ve Ebu Zerr’in haberiyle çalkaladı.

Ebu Zerr’in marşı evlerde ve sokaklarda yükseldi: “Biriktirenleri kıyamet günü kızdırılmış demirle müjdele.” Muaviye, tehlikeyi hissetti ve bu öfkeli ses karşısında korktu. Ama Ebu Zerr’in toplum içindeki yerini bildiği içinde dokunamadı. Bunun üzerine Halife Osman’a (r.a.) alelacele mektup yazıp, “Ebu Zer Şam’da insanları ifsat ediyor.” diye bildirdi. Hz. Osman da Ebu Zerr’i Medine’ye çağıran bir mektup yazdı. Ebu Zer ridasının iki ucunu omzuna atıp, Şam’ı terk ederek Medine’ye yöneldi. Dımaşk böylesine hüzünlü bir ayrılığa daha önce sahne olmamıştı.

“Sizin dünyanızdan bir şey istemem!” İşte böyle demişti Ebu Zer. Medine’ye vardıktan sonra Halife Osman’la (r.a.) aralarında uzun bir konuşma geçti. Halife, bu konuşmadan ve şehirlerden Ebu Zerr’in görüşlerinin tehlikesine dair aldığı haberlerin ardından Ebu Zerr’in Medine’den uzakta tutulmasına karar verdi. Bu kararını yumuşak bir üslup ile ona şöyle aktardı: “Burada, yanımda kal. Sabah gider, akşam gelirsin.” Ebu Zer: “Sizin dünyanızdan bir şey istemem!” cevabını verdi. Evet, insanların dünyasından hiçbir şeye ihtiyaç yoktu. O, gönlü bol, hayatı alıp vermekle geçiren insanların dünyasındandı.

Hz. Osman’dan Rebeze denen mevkiye gitmek için izin istedi, o da verdi. O, ateşli muhalefetini sürdürürken, ruhunun derinliklerinde Allah Resulü’nün (s.a.v.) kılıca sarılmayacağına dair vasiyetini hep korudu. Sanki Allah Resulü (s.a.v.) bütün gaybı görmüş ve bu güzel nasihatini ona hediye etmişti. Bundan dolayı Ebu Zer, kendi davetini ve sözlerini heva ve heveslerini tatmin için kullanarak, fitne çıkarmaya meyledenleri görünce rahatsız olmuş, endişesini de gizlememiştir. Rebeze’de iken bir gün Kufe’den bir heyet gelmiş ve Halife’ye karşı isyan bayrağı açmasını teklif etmişti.

Onları azarlayarak şöyle demiştir: “Allah’a yemin olsun ki, şayet Osman beni en yüksek bir ağaca veya dağa asmak istese, gene onun sözünü dinler, ona itaat eder, sabreder ve hüsnüniyet besler ve bütün bunların benim için en hayırlı olduğunu düşünürüm! Beni dağ, taş süründürse, yine onu dinler, itaat eder, sabreder, hüsnüniyet besler ve bütün bunların benim için hayırlı olduğunu düşünürüm! Beni evime kapatsa, yine onu dinler, itaat ve sabreder, hüsnüniyet besler ve bütün bunların benim için en hayırlı olduğunu düşünürüm.” İşte bu adamın, dünyaya ait hiçbir şeyde gözü yoktu.

Bundan ötürü de Allah ona basîret nurunu nasip etmişti. Bu basîretiyle, ortalığı fitnenin saracağını kavradığı anda, ondan uzak durmuş, bunun aksine etrafı şaşkınlık ve haksızlıklara karşı bir teslimiyet havası kapladığında bundan da uzak durmuş, kılıcını değil ama sesini yükseltmiş, hak bildiğini, doğru gördüğünü var gücüyle haykırmıştır. Ebu Zer, bütün zamanlarını adeta muhalefet etmeye ayırmış ve gördüğü yanlışlıkları tenkit etmiştir. Bütün bir ömrünü, hüküm vermek ve mal edinme hususundaki hataları düzeltmekle geçirmişti. Ebu Zer makam ve mal sevgisinin, Allah Resulü’nün sahabesi olan insanları fitne ve belanın içine sürüklemesinden endişe ediyordu.

Selmani Farisi Kimdir? Selmani Farisi’nin Hayatı..

Çünkü o, dünya ve mala aldanmanın sonuçlarını biliyordu. Hz. Ebu Bekir ve Ömer’in bir daha gelmeyeceklerini biliyordu. Uzun süre Allah Resulü’nden (s.a.v.), ashabını dünya malından sakındıran şu sözlerini dinledi: “… Dünya malı bir emanettir. Kıyamet günü bir utançtır, pişmanlıktır. Ancak ondan hakkı olanı alan ve verilmesi gerekeni veren kurtulur.” Ebu Zer, böylelikle bütün dostlarından ayrıldı.

Çünkü onlar yönetici olmaya heves ediyorlardı, bunu da çok normal bir hal olarak kabul eder olmuşlardı. Bir gün Ebu Musa el-Eş’arî ile karşılaştı. Cübbesini açmasa onu göremeyecekti. Ebu Musa neşe içinde ona: “Ebu Zer, merhaba kardeşim!” dedi. Ebu Zer onu iterek: “Ben senin kardeşin değilim. Sen vali ve yönetici olmadan önce kardeşindim.” dedi.

Aynı şekilde Ebu Hüreyre ile karşılaştı, ondan uzaklaşarak, şöyle dedi. “Benden uzak dur. Sen değil misin valilik alan, bina yapmada yarışan, hayvanlar ve arazi edinen?” Ebu Hüreyre kendisini müdafaa etmeye ve bu söylentilerden temizlemeye çalıştıysa da olmadı. Çünkü Ebu Zer onun bulunduğu makamı ve serveti çok aşırı buluyordu. Ebu Zerr’in mantığı, iman ve doğruluk ile şekillenen bir mantıktı. Allah Resulü ve iki halifesi Ebu Bekir ve Ömer’in (r.anhuma) bıraktıkları bir dünyada, kendi düşünce, amel ve tavırlarıyla yaşıyordu. Bazı insanlar eşitlik hususunu idealist bir görüş olarak ele alırlar; ama onun amacını kavrayamazlar.

Musab Bin Umeyr Kimdir? Musab Bin Umeyr’in Hayatı..

Ebu Zer ise, bu eşitliği; hayatı ve hayat tarzını belirleyici bir asıl olarak görür. Bu özellikle Allah Resulü (s.a.v.) ile beraber yaşamış, arkasında namaz kılmış, birlikte cihad etmiş, sözünü dinleyip itaat edeceğine dair biat etmiş kimselerin hayatları için belirleyici bir unsur olmalıydı. Nitekim daha önce belirttiğimiz gibi, mevki ve mal düşkünlüğünde insanların geleceği için bir tehlike seziyor, bundan dolayı da mevkiinin
korunmasında ve mal adaletinde meydana gelecek çarpıklık, ileride ciddi tehlikelerin doğmasına sebebiyet verebilirdi.

Hayatı boyunca Ebu Zer, Allah Resulü’nün ve ilk iki halifesinin sancağını taşıdı. Nitekim o, mevki ve servet düşkünlüğünün doğuracağı sonuçları çok iyi biliyordu. Kendisine Irak valiliği teklif edildiğinde: “Dünyanızı üzerime asla salmayın.” demişti. Arkadaşı bir gün onu üzerinde eski bir elbise ile gördü ve: “Bundan başka elbisen yok mu? Birkaç gün önce yanında iki yeni elbise görmüştüm.” deyince, Ebu Zer: “Ey kardeşim oğlu! O iki elbiseyi benden daha muhtaç birine verdim.” diye cevap verdi. Arkadaşı: “Vallahi sen o iki elbiseye daha muhtaçsın.” dedi.

Ebu Zer bunun üzerine: “Allah’ım, bağışla! Arkadaşım, sen dünyayı gözünde büyütüyorsun. Görmüyor musun üzerimde bir gömlek var. Ayrıca cuma namazı için başka bir tane daha var. Sütünü sağdığım bir keçim, binebileceğim bir eşeğim var. Şu içinde bulunduğumuz halden daha üstünü var mı?” diye cevap verdi.
Bir gün oturmuş, hadis rivayet ediyor ve şöyle diyordu: “Dostum bana yedi şey emrederek, onları vasiyet etti: 1. Miskinleri ve onlardan düşkün olanları sevmemi, 2. Kendimden daha düşüklere bakıp, daha iyi durumda olanlara imrenmememi, 3. Kimseden bir şey istemememi (dilenci olmamamı), 4. Akraba ile ilişkimi sürdürmemi, 5. Acı da olsa hakikati söylememi, 6. Allah yolunda, kınayıcının kınamasından çekinmememi, 7. “La havle ve la kuvvete illa billah” sözünü çokça söylememi. O, bu vasiyeti yaşadı.

Hayatını ona uygun yaptı. Öyle ki, kavmi ve ümmeti içinde bir vicdan oldu. İmam Ali şöyle der: “Bugün Ebu Zer’den başka, kınayıcının kınamasından çekinmeyen kimse kalmadı.” Otoritenin sömürü aracı olarak kullanılmasına ve servet stoklamaya karşı çıkarak yaşadı. Hatayı yıkıp, doğruyu ikame etmek için yaşadı. İyiliği emir, kötülükten nehiy etmenin mesuliyeti ile yaşadı.

Onu fetva vermekten alıkoymak istediler. Bunun üzerine o, sesini daha da yükselterek, engel olana şöyle dedi: “Nefsim, kudret elinde olana yemin olsun ki, kılıcı boğazıma dayasanız ve ben bilsem ki, Allah Resulü’nden bir kelime olsun, boynum kesilmeden önce aktarabileceğim, onu söylerim.

” Keşke müslümanlar o gün onun söz ve nasihatlerini dinleselerdi. Daha başlangıcında işlerin karışmasıyla ortaya çıkan fitne yok olur, tehlikenin hedefi haline gelen devlet, toplum ve din tehlikelere maruz kalmazdı. Şu an Ebu Zer ölüm döşeğinde… Şimdiki bulunduğu yeri, Halife Osman’la (r.a) aralarında anlaşmazlık çıktıktan sonra tercih etmişti. Gelin hep birlikte onu son yolculuğuna uğurlayalım ve son nefesindeki halini görelim… Zevcesi Sema yanına oturmuş ağlıyor. O zevcesine soruyor: “Niçin ağlıyorsun? Ölüm haktır.” Kadıncağız göz yaşları içinde ona cevap veriyor: “Sen ölüyorsun.

Yanımda sana kefen olacak kadar bir bez parçası bile yok.” Ebu Zer tebessüm ederek şöyle diyor: “Sakin ol, ağlama. Bir gün bir toplulukla beraber Resululah’ın yanındayken ondan şöyle işittim: “İçinizden biri bir çölde vefat edecek, mü’minlerden bir topluluk da hazır bulunacak.” O mecliste benimle birlikte bulunanların hepsi bir köyde veya cemaat içinde vefat etti. Benden başkası kalmadı. Ben işte bir çöl ortasında ölüyorum. Yola bak. Mü’minlerden bir topluluk görüyor musun? Vallahi, ne ben yalan söylerim ne de bana yalan söylendi.” Ve Allah’a ruhunu teslim ediyor…

Sözü doğru çıkıyor. İşte başlarında sahabeden Abdullah b. Mes’ud bulunduğu halde çölde seyreden bir kafile… Daha ulaşmadan önce Abdullah b. Mes’ud manzarayı görmüştü. Bir ceset ve yanında ağlayan bir kadınla bir çocuk… İyice yaklaştıklarında manzara daha bir açıklıkla görülebiliyordu. İbn Mes’ud bakar bakmaz, gözü arkadaşı ve İslam kardeşi Ebu Zerr’in yüzüne ilişti. Gözleri yaşla doldu. Tertemiz cesedin yanında oturdu ve şöyle dedi: “Allah Resulü (s.a.v.) ne kadar doğru söylemiş…

Tek başına yürür, tek başına ölür ve tek başına dirilirsin.” İbn Mes’ud oturdu ve “Tek başına yürür… Tek başına ölür… Tek başına dirilirsin…” sözden ne kastedildiğini anlattı. Bu olay Tebük Gazvesi’nde geçiyor. Hicretin 9. senesi… Resulullah (s.a.v.) Rumlarla savaşmak için hazırlanılmasını emretti. Çünkü Rumlar, İslam’a tuzak kurup, yok etmek istiyorlardı. Bunaltıcı sıcakların olduğu meşakkatli günlerde bu çağrı yapıldı. Yol uzak, düşman korkunçtu.

Müslümanlardan bir grup, çeşitli mazeretler ileri sürerek, sefere çıkmadılar. Allah Resulü ve sahabesi sefere çıktı. Yolculuk ilerledikçe, zorluk ve meşakkat daha bir artıyordu. Bazıları geride kaldı: “Ey Allah’ın Resulü falan geride kaldı.” dediler. Allah Resulü (s.a.v.): “Onu bırakın. Eğer onda bir hayır varsa, Allah Teala onu size katacaktır. Eğer hayırdan başka bir şey varsa da Allah sizi ondan kurtarmıştır.” Bir ara sahabe Ebu Zerr’i aradı.

Allah Resulü’ne Ebu Zerr’in geride kaldığını ve devesinin kendisini geciktirdiğini söylediler. Allah Resulü onlara aynı sözü tekrar etti. Ebu Zerr’in devesi, açlık ve susuzluktan zayıflamış, adım atamayacak derecede bitkin düşmüştü. Ebu Zer ne kadar çabaladı, hangi çareye başvurduysa kar etmedi.

Bitkinlik, hayvanı iyice çökertiyordu. Ebu Zer baktı; hayvanla uğraşmaktan geç kalacak ve orduyu kaybedecek. Devenin sırtından indi, yük ve yiyeceklerini sırtına vurdu, yaya olarak hızla yola koyuldu. Bütün çabası, kızgın çöl ortasında Allah Resulü’ne (s.a.v.) ve sahabeye yetişmek içindi.

Öğle vakti müslümanlar dinlenmek için konakladılar. İçlerinden biri ufukta, bir toz bulutu gördü. Bir adamın karartısı görülüyordu. Gören adam: “Ey Allah’ın Resulü! Şu adam yola tek başına çıkmış.” dedi. Allah Resulü (s.a.v.): “Ebu Zer’dir o.” buyurdu. Gelen adam hakkında konuşmaya başladılar. Adımlar mesafeyi daralttı, gelen yaklaştı. İşte o zaman tanıdılar. Mübarek yolcu yavaş yavaş yaklaştı. Ayakları kumdan parçalanmış, yükü sırtında ağırlaşmıştı. Ama o kutlu kafileye yetiştiği için bütün bunlara rağmen mutluydu. Allah Resulü’nden ve mücahit kardeşlerinden geri kalmamıştı.

Kafilenin başına ulaştığında içlerinden biri bağırdı: “Ya Resulullah! Vallahi bu Ebu Zer!” Ebu Zer Allah Resulü’ne (s.a.v.) doğru yürüdü. Onu görür görmez Resulullah’ın yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi ve şöyle buyurdu: “Ebu Zerr’e Allah rahmet etsin…

Bugünkü Selamı Yayan İlk Kişi..

Tek başına yürür… Tek başına ölür… Tek başına diriltilir…” Bugünden, yirmi yıl ve daha fazla bir zaman sonra Ebu Zer tek başına Rebeze’de vefat etmişti. Hayatı, ondan başkasının ulaşamayacağı bir yolda geçti. Kahramanlığı ve zühdü tarihte tek başına anılacaktır. Aynı şekilde Allah indinde de tek başına diriltilecektir.

Çünkü onun erdem ve üstünlükleri o kadar çoktur ki, yanında başka biri için yer bırakmaz!!..

Adana anal escort Çukurova anal escort Seyhan anal escort Ankara anal escort Mamak anal escort Etimesgut anal escort Polatlı anal escort Pursaklar anal escort Haymana anal escort Çankaya anal escort Keçiören anal escort Sincan anal escort Antalya anal escort Kumluca anal escort Konyaaltı anal escort Manavgat anal escort Muratpaşa anal escort Kaş anal escort Alanya anal escort Kemer anal escort Bursa anal escort Eskişehir anal escort Gaziantep anal escort Şahinbey anal escort Nizip anal escort Şehitkamil anal escort İstanbul anal escort Merter anal escort Nişantaşı anal escort Şerifali anal escort Maltepe anal escort Sancaktepe anal escort Eyüpsultan anal escort Şişli anal escort Kayaşehir anal escort Büyükçekmece anal escort Beşiktaş anal escort Mecidiyeköy anal escort Zeytinburnu anal escort Sarıyer anal escort Bayrampaşa anal escort Fulya anal escort Beyoğlu anal escort Başakşehir anal escort Tuzla anal escort Beylikdüzü anal escort Pendik anal escort Bağcılar anal escort Ümraniye anal escort Üsküdar anal escort Esenyurt anal escort Küçükçekmece anal escort Esenler anal escort Güngören anal escort Kurtköy anal escort Bahçelievler anal escort Sultanbeyli anal escort Ataşehir anal escort Kağıthane anal escort Fatih anal escort Çekmeköy anal escort Çatalca anal escort Bakırköy anal escort Kadıköy anal escort Avcılar anal escort Beykoz anal escort Kartal anal escort İzmir anal escort Balçova anal escort Konak anal escort Bayraklı anal escort Buca anal escort Çiğli anal escort Gaziemir anal escort Bergama anal escort Karşıyaka anal escort Urla anal escort Bornova anal escort Çeşme anal escort Kayseri anal escort Kocaeli anal escort Gebze anal escort İzmit anal escort Malatya anal escort Manisa anal escort Mersin anal escort Yenişehir anal escort Tarsus anal escort Mezitli anal escort Erdemli anal escort Silifke anal escort Akdeniz anal escort Anamur anal escort Muğla anal escort Bodrum anal escort Milas anal escort Dalaman anal escort Marmaris anal escort Fethiye anal escort Datça anal escort Samsun anal escort Atakum anal escort İlkadım anal escort Adıyaman anal escort Afyonkarahisar anal escort Ağrı anal escort Aksaray anal escort Amasya anal escort Ardahan anal escort Artvin anal escort Aydın anal escort Balıkesir anal escort Bartın anal escort Batman anal escort Bayburt anal escort Bilecik anal escort Bingöl anal escort Bitlis anal escort Bolu anal escort Burdur anal escort Çanakkale anal escort Çankırı anal escort Çorum anal escort Denizli anal escort Diyarbakır anal escort Düzce anal escort Edirne anal escort Elazığ anal escort Erzincan anal escort Erzurum anal escort Giresun anal escort Gümüşhane anal escort Hakkari anal escort Hatay anal escort Iğdır anal escort Isparta anal escort Kahramanmaraş anal escort Karabük anal escort Karaman anal escort Kars anal escort Kastamonu anal escort Kırıkkale anal escort Kırklareli anal escort Kırşehir anal escort Kilis anal escort Konya anal escort Kütahya anal escort Mardin anal escort Muş anal escort Nevşehir anal escort Niğde anal escort Ordu anal escort Osmaniye anal escort Rize anal escort Sakarya anal escort Siirt anal escort Sinop anal escort Sivas anal escort Şanlıurfa anal escort Şırnak anal escort Tekirdağ anal escort Tokat anal escort Trabzon anal escort Tunceli anal escort Uşak anal escort Van anal escort Yalova anal escort Yozgat anal escort Zonguldak anal escort
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

ilbet