Dolar 27,4398
Euro 28,8442
Altın 1.617,59
BİST 8.486,96
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 22°C
Az Bulutlu
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Sal 23°C
Çar 24°C
Per 23°C
Cum 24°C

Rabıta Ne Demek? Rabıtanın Sünnete ki Yeri..

Rabıta Ne Demek? Rabıtanın Sünnete ki Yeri..
Mayıs 17, 2023 1:41 pm
46

Rabıta Ne Demek?

Râbıtanın lügatteki mânâsı, bağ, alâka ve vuslat demektir. Aslında kâinâtta râbıtasız hiçbir mahlûk yoktur. Râbıta, maddî-mânevî istiâne ve istiğâseyi (yardım dilemeyi) mümkün kılar. Diğer bir târif ile râbıta, muhabbetten ibârettir. Gönülde muhabbetin tâzelik ve zindeliğini dâimâ muhâfaza ettirmektir.

Rabıta Nedir?

Büyük Hatme Nedir? Büyük Hatme Nasıl Yapılır? Hatme Adabı..

Râbıta, muhabbeti dâimâ canlı tutmaktan ibarettir. Esâsen kâinatta râbıtasız hiçbir insan yoktur. Herkes birileriyle kalben irtibat hâlindedir. Bir anne-babanın evlâdına, evlâdın anne-babasına, bir delikanlının nişanlısına, bir gencin sevip kendisine örnek aldığı bir şahsa da, böyle bir kalbî bağı vardır. Yani dünyevî ve fânî şeylerde bile, böylesine tabiî bir muhabbet bağı varken, mâneviyatta bu bağın olmaması düşünülemez.

Küçük Hatme Nedir? Küçük Hatme Nasıl Yapılır? Hatme Adabı..

Râbıtanın Sünnetteki Yeri

Tasavvufî mânâdaki râbıtanın en güzel misâli, ashâb-ı kirâm ile Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- arasındaki muhabbet bağıdır.

Ashâb-ı kirâmın Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼle olan kalbî irtibatları sayesinde ruhlarında meydana gelen in‘ikâs ve insibağ, Efendimizʼin hâllerinin kendilerine transfer olmasıyla neticelendi. Bundan dolayıdır ki sahâbe-i kirâm, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e samimiyetle;

“Canım, malım, her şeyim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” diyebilmekten, büyük bir haz ve lezzet aldılar. Allah ve Rasûlü’nün yolunda her şeylerini fedâ etmeyi, canlarına minnet bildiler.

“Kişi sevdiğiyle beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96) hadîs-i şerîfinin muhtevâsına girerek Efendimizʼin gıyâbında da Oʼnunla hâl beraberliği, fiil beraberliği, hissiyat ve fikriyat beraberliği içinde oldular. Bu kalbî beraberlik bereketiyle Cenâb-ı Hakkʼın müstesnâ lûtuflarına mazhar oldular.

Nitekim müşrikler tarafından tuzağa düşürülüp esir edilen Hubeyb -radıyallâhu anh-ʼın, Mekkeʼde şehîd edilmeden önce bir tek arzusu vardı: O da Rasûlullah Efendimizʼe muhabbet dolu bir selâm gönderebilmek… Fakat kiminle gönderebilirdi ki?! Çâresiz, gözlerini semâya kaldırdı ve:

İlginizi Çekebilir   Bakanlar Kurulu Kimlerden Oluşacak?

“–Allâh’ım! Burada selâmımı Rasûlʼüne ulaştıracak hiç kimse yok. O’na selâmımı Sen ulaştır!” diye ilticâ etti. O sırada Medîne’de ashâbıyla beraber olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; “Onun üzerine de selâm olsun!” mânâsında; “Ve aleyhisselâm!” buyurdu. Bunu duyan ashâb hayretle:

“–Yâ Rasûlâllah! Kimin selâmına karşılık verdiniz?” diye sorunca:

“–Kardeşiniz Hubeyb’in selâmına. İşte Cibrîl, Hubeyb’in selâmını getirdi!” buyurdu. (Bkz. Buhârî, Cihâd 170, Meğâzî 10, 28; Vâkıdî, I, 354-363)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekkeli müşriklerle yapılan Hudeybiye Anlaşması öncesinde de Hazret-i Osman’ı, elçi olarak Mekke’ye göndermişti. Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-, niyetlerinin umre yapıp dönmek olduğunu anlattıysa da müşrikler izin vermediler. Ayrıca onu göz hapsine alarak:

“–İstiyorsan bir tek sen Kâbe’yi tavâf edebilirsin!..” dediler.

Kendisini Allah ve Rasûlü’ne adamış olan o mübârek sahâbî ise, muhteşem bir sadâkat dersi vererek şöyle dedi:

“–Hazret-i Peygamber Kâbe’yi tavâf etmedikçe ben de edemem! Ben Beytullâh’ı ancak O’nun arkasında ziyaret ederim. Allah Rasûlü’nün kabûl edilmediği bir yerde ben de yokum…” (Ahmed, IV, 324)

Öte yandan, Hudeybiye’de bekleyen mü’minlere Hazret-i Osman’ın şehîd edildiği şâyiası ulaşınca, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, onun bu sadâkatine daha muhteşem bir sadâkatle karşılık vererek, gerekirse müşriklerle harbetmek üzere ashâbından bey’at aldı. Sonra, bir elini diğer elinin üzerine koyup:

“Allâh’ım, bu bey’at da Osman içindir. Şüphesiz o, Sen’in ve Rasûl’ünün hizmetindedir.”[3] buyurarak ona olan îtimâdını izhâr etti.

İşte ashâbın, Allah Rasûlüʼnün gıyâbında da sahip olduğu kalbî beraberlik duygusu böyleydi. Âdeta farklı bedenlerde, aynı yürekle yaşıyorlardı.

ETİKETLER: ,
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.